"Benim adaylığıma işçi arkadaşlarımız karar verdi"


İlda Su 10.05.2023

Hoş geldin Anıl, Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili adayısın. Bize adaylık sürecinden bahseder misin? Nasıl karar aldın?


Vekil adaylığı diye bir süreç aslında bizde çok gelişmedi çünkü zaten sınıf mücadelesinin içinde yıllardan beri işçilerle beraber hareket ediyoruz. Vekil adaylığı için özel bir çalışma yapmamıştık. Hem İGDAŞ’la hem partiyle beraber sürekli işçilerle temas halindeydik, haliyle kendim de bir işçi olduğum için. İGDAŞ’taki sendikal muhalefet hareketinden başlıyor aslında. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaklaşık 100 bin, yerel belediyelerle beraber 150 bine yakın işçi çalışıyor. Bunların birçoğuyla, üyelerin birçoğuyla zaten temas halindeydik. Buraya dair bir belediye işçi çalışması yürütüyorduk.


Ondan sonraki süreçte, partinin işçi çalışmalarında olan görüşmelerde arkadaşlar ortak bir şekilde vekil adaylığına karar verdiler. Bana söylendiğinde ilk başta çok da mümkün gibi gelmedi. Ama sonra hem belediye işçilerinin talebini, tavrını görünce hem de partideki arkadaşların bu konudaki düşüncelerini, fikirlerini alınca bunun mümkün olduğunu gördük ve oradan bu yola çıktık.


Yani senin adaylığın bireysel bir adaylık değil, aslında işçilerin, işçi mücadelesinin kolektif bir kararı.


Yüzde yüz, hem İGDAŞ’taki işçilerin, hem İBB’deki işçilerin hem de partide çalışan işçi arkadaşların ortak aklıyla bir aday göstermeye karar verdiler. Orada da bu görev bize düştü. Aslına bakarsanız, sadece bir vekil adaylığı değil, bir parti görevi, sınıf mücadelesinin bir görevi. Şu açıdan önemli bu, işçilerin içerisinden seçilecek bir vekilin meclisteki temsiliyeti orada bambaşka bir alan açacaktır. Hem örgütlenme alanı hem de işçilerin problemlerini meclis kürsüsünden dile getirme açısından çok önemli bir alan açacağını düşündüm. Bu harekete başlamış olduk.


Vekil adayı olduğundan beri sokak sokak, alan alan geziyorsun. İşçilerin, özellikle belediye işçilerinin yaklaşımı nasıl? Sana yaklaşımları, düzen partilerinin vekil adaylarına yaklaşımlarından farklı oluyor mu, sen çalışmalarda bu farkı görüyor musun?


Tabi. Bir kere şöyle bir etkisi oluyor, bugüne kadar temas kurmuş olduğun, gidip görüşmüş olduğun işçi arkadaşların tamamı, bu konuda desteklerini dile getirmek için çeşitli toplantılar düzenlediler. Bizim onlar üzerinden yapmış olduğumuz bir iş olmadı aslına bakarsanız. “Madem böyle bir durum ortaya çıktı ve vekil seçilme kısmı da mümkün gözüküyor; o zaman gel abi, oturalım, bizim de böyle taleplerimiz var bunları nasıl değerlendireceğiz, meclise gittiğin takdirde bunları nasıl dile getireceksin?” Onların talepleriyle hem bunları konuştuk hem de arkadaşlar şunu söylediler: “Biz ne yapabiliriz, senin bu seçim çalışması faaliyetinde nasıl destek, yardımcı olabiliriz?” Hem İBB’nin farklı iştiraklerinden hem de bir sürü farklı yerel belediyelerden arkadaşlarla bir araya geldik bu süreçte, onlar kendi taleplerini ilettiler, nasıl destek olabileceklerini ve ne yapabileceklerini sordular. Onlarla sürekli toplanıyoruz, görüşüyoruz bunun üstüne, onlar da sağ olsunlar. Benim beklediğimin ötesinde bir destek oldu gerçekten, o yüzden şu anda çalışmalar iyi gidiyor. Ama tabi bazı zorlukları oluyor bu işin. En basiti kendi çalıştığım işyerinden bir örnek vereyim: İGDAŞ’ta benim vekil adaylığım hatta aday adaylığımın duyulduğu kısımdan itibaren İBB yönetimi tarafından böyle ciddi bir baskıya uğradık işle ilgili. İşten ayrılmam konusunda İBB yönetiminin çok ciddi bir dayatması, diretmesi oldu; istifa etmem gerektiğini söylediler ki bundan önceki seçimlerde, yani daha evvelden AKP döneminde İBB’den bir sürü vekil adayı, belediye başkan adayı İGDAŞ’tan aday olmuştu farklı siyasi partilerden. Bunun önünde kanuni bir engel olmamasına rağmen İBB’nin istifa etmemi dayattığı bir dönem oldu. Tabi biz hem partiden avukat arkadaşlarla hem de işçi arkadaşlarla görüştüğümüzde istifa etmemizi gereken bir durum olmadığına karar verdik. Bu kararımızı İBB’ye ilettiğimizde de yaklaşık 1 ay kadar önce işten çıkarıldım İBB’den, bu da önemli bir ayrıntı. İlk başta kıdemsiz, tazminatsız işten çıkartılmam söz konusuydu, daha sonradan yapılan görüşmelerde kıdem ve ihbar tazminatını vererek iş akdim feshedildi. Açıkça işten atıldım İBB’den.


Özellikle İBB işçilerinin taleplerinden bahsettin, nedir bu talepler?


Aslına bakarsan işçilerin temel talepleri tabi çalışmış oldukları ücretler, yövmiyeler ve çalışma şartları üzerinden gelişiyor. Yani İBB’deki işçilerin nerdeyse tamamı sendikalı çalışıyor ama bu sendikaların tamamı maalesef bugün sarı sendikalar. İşyerlerinde nerdeyse enflasyon oranının dışında herhangi bir maaş zammı alamıyor belediye işçileri. Hükümet tarafından enflasyon sürekli düşük açıklandığından, yani normal güncel enflasyonun, yaşadığımız reel enflasyonun altında açıklandığından dolayı bu oranda aldıkları her zam, zaman içerisinde almış oldukları ücretlerin küçülmesine, hatta nerdeyse asgari ücret seviyesine gelmesine sebep oluyor. O yüzden en temel problemlerden birisi bu. İkincisi İBB ve Belediye iştiraklerinde çalışanların skala farklılıkları oluştu. En basit örneğini İGDAŞ’tan verebiliriz. Mesela eski bir işçiyle yeni işçi arasında normalde olması gereken, hepimizin kabul ettiği kıdem farkı diye düşündüğümüz bir farklılık vardır. İBB bunu İGDAŞ’ta şöyle uyguluyor; yeni işe giren arkadaşları %25 eksik skaladan işe başlatarak işe alıyor. Yani aynı işi yapan, aynı arabada çalışan, aynı yemeği yiyen, aynı tranşeye giren, aynı kaynağı yapan işçilerden biri 10.000 TL maaş alırken, biri 7500 TL maaş alıyor. Bu da tabi hem iş barışı açısından hem de işyerindeki eşitlik ilkesi açısından bir sürü probleme sebebiyet veriyor. Bir kere bu skala farklılığın kaldırılması gerekiyor. Temelde, tavanda ücretlerin eşitlenip kıdem farkının onun üzerine, işçiler için ekstra bir ücretlendirme şekli olması gerekirken; sendikaların da toplu sözleşme görüşmelerinde bunun için herhangi bir ayak diretmeden direkt kabul ettikleri bir skala problemi var. Bir de bu şöyle bir şeye sebebiyet veriyor: 5-6 senede kıdemli işçiyle aradaki farkın kapanması, bir işyerinde 5-6 tane ücret politikasına sebebiyet veriyor. Aynı iş yapıldığı halde farklı maaş verilen, bir sürü değişik ücret skalası haline dönüşüyor. Temel problemlerden bir tanesi bu.


Hep İGDAŞ’tan örnek veriyoruz, mesela İSPER’den örnek vereyim. İSPER’de yaklaşık 25 bin işçi çalışıyor. İBB’nin en büyük işçi topluluğu, en büyük iştiraki durumunda İSPER. 8-9 tane farklı işkolundan çalışan işçi var aslına barsanız. İBB aslında kendine bir taşeron şirket kurmuş, onun üzerinden İSKİ’ye, İGDAŞ’a ERBAĞ’a personel sağlıyor. Biz burada buna itiraz ediyoruz. İBB işçileriyle yaptığımız toplantılarda da hep bunu dile getiriyoruz. Yani bu işçilerin çalıştıkları iştiraklerin kendi personeli haline dönüşmesi gerekiyor. Yani İSKİ’nin sayaç okuyan personeli İSPER personeli ama normalde bu arkadaşların İSKİ kadrosunda olması lazım. Ya da İGDAŞ’ın gaz kesme, açma, kapama yapan işçileri İSPER personeli pozisyonunda ama bunlar İGDAŞ’ın sayaçlarını okuyor; İGDAŞ’ın ödenmeyen faturalar durumundan, İGDAŞ’ın gaz kesmelerini ya da gaz açmalarını yapıyorlar. Normalde baktığınız zaman bu arkadaşların İGDAŞ personeli olması gerekirken, İSPER bir taşeron şirket gibi İBB’de 25 bin işçiyle faaliyet yürüten bir şirkete dönüşmüş durumda. Bu da tabi yine bir sürü farklı türde maaş uygulamasına, farklı toplu iş sözleşmesine, farklı işkoluna sebebiyet veriyor. Bir kere bunların ortadan kaldırılması için oradaki işçilerle beraber ortak akıl yürüterek bunları değiştirmeye çalışacağız ilerleyen dönemde.


Yerel belediyelere değinmek gerekirse – ki yüzde yüz değinmemiz gerekiyor – 2018 KHK’sından dolayı yerel belediyelerde şu an yaklaşık 500 bine yakın taşeron işçi çalışıyor, aslına bakarsanız kadrosuz işçi çalışıyor. Bu işçilerin talepleri ne meclisten ne de belediyeler tarafından dile getirilmiyor. Burada işçi bir adayın, işçi vekilin mecliste, meclis kürsüsünden bunları söylemesi tabi ki çok kıymetli olacak. Tabi ki burada “Bir işçiyi meclise göndereceğiz ve bunun üzerinden belediyelerdeki bütün problemleri orda konuşulabilir, görüşülebilir bir hale getireceğiz” demiyoruz. Ama biz diğer vekiller gibi, diğer siyasi partiler gibi tavır almıyoruz; bizim danışmanlarımız da (hani vekillerin danışmanları oluyor ya) görüştüğümüz arkadaşlarımız da işçilerden meydana geldiği için onlar bize taleplerini getirecek, biz de meclis kürsüsünden bunu söylemeye devam edeceğiz. Buradan şu çağrıyı da yapıyoruz, işçiler eğer bu örgütlü mücadeleye dahil olursa o zaman birçok şeyi çok daha kolay başarılabilir en azından çok daha kolay sesi duyurulabilir hale getirebiliriz. O yüzden işçilerin sadece bir vekili meclise göndermekten ziyade, “Ya biz bu işin neresindeyiz?” diye düşünüp örgütlenerek bu siyaset alanına katılması gerekiyor. Buradan da bu çağrıyı yapmak istiyorum.


Bir noktada işin zor diyebiliriz, çünkü seçildiğin takdirde etrafın, senden bu talepleri dillendirmeni isteyecek, bir hesap sorma mekanizması işletecek olan işçiler tarafından kuşatılmış olacak. Bunu şimdi söylemek zor ama seçildiğin takdirde bir işçi vekili olarak nasıl bir performans segileyeceksin? Vekillik sürecinin altını nasıl doldurmayı planlıyorsun?


Valla şimdi şöyle bir durum var, bu vekilliğin altını sadece işçilerle doldurabiliriz. Onun dışında buradan söyleyeceğimiz her şey havada kalır. Yani meclis kürsüsünden çıkıp bağırıp çağırmanın pek de bir etkisinin olacağını zannetmiyorum. Ama şöyle ki, işçilerin talepleriyle beraber meclise gittiğimizde, yani işçilerle beraber meclise giderek o alanı onlara açtığımızda, o zaman bir sürü şey değişecek. Bugün işçilerin toplanma alanları baktığınız zaman sanayilerdeki lokantalar, kafeteryalar, kahvehaneler, çay ocaklarıdır ama mecliste bir işçi olduğunda, orayı işçilerin toplanma alanına, taleplerini beraber konuştukları bir alana dönüştürebiliriz diye düşünüyoruz. Yoksa Türkiye’de böyle genel geçer bir alışkanlık haline dönüşmüş: İşte biri bir vekil olacak, siyasi partinin başkanı olacak, biri cumhurbaşkanı olacak ve bütün her şeyi bizim adımıza değiştirecek. Bu gerçekçi değil. Bugüne kadar yaşadığımız bütün süreçte gördüğümüz üzere işçiler bu işin içine ne kadar katılırlarsa, ne kadar bizi aşağıdan zorlarlarsa, biz de yukarıdan sesi o kadar yükseltip bu işi onlarla beraber yapacağız. Bunu oradan değiştirebileceğimizi düşünüyoruz.


Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?


Şunu söyleyebilirim, biz bir seçim kampanyası yürütüyoruz ve bu yürüttüğümüz seçim kampanyasında devletten herhangi bir yardım almıyoruz. Kampanyanın tamamını, partililerin, parti gönüllülerinin ya da işte böyle bir araya gelen işçi topluluklarının yapmış olduğu bağışlar üzerinden yürütüyoruz. Milyonlarca lira paralar da harcamaya gerek yokmuş bu işte, onu gördük. Seçime sayılı günler kala da yaptığımız etkinliklerden, duyurulardan haberdar olunması, çalışmalarımıza katkı sunmak isteyenlerin bizden haberdar olabilmesi için bir Telegram grubu[1] kurduk. Herkesi oraya bekliyoruz.



[1] Telegram grubunun linki: https://t.me/tipeoy