Uyandırılan Hizbullah: Bölüm -2 / Devlet kontrolünde katliam
Abdestli cinayet örgütü
* Hizbullah 1990’lı yıllar boyunca devlet kontrolünde cinayetler işledi. Devlet açısından, kontrgerilla faaliyetlerinde kullanılacak, suçların üzerine atılabileceği ve istendiğinde tasfiye edilecek bir örgüttü.
PKK ve devlet arasında 1990’lı yılların hemen başında yürüyen savaş, iki tarafın birbirini tam olarak tanıdığı, askeri ve siyasi alandaki üstünlüğün henüz kimse tarafından elde edilemediği bir döneme rastlar. Bu dönemde devlet tarafından, “gerilla mücadelesine karşı gayri-nizami harp” olarak adlandırılan kontrgerilla saldırıları da etkili biçimde devreye sokulmuştu. Henüz varlığı kabul edilmeyen Jitem, Kürt coğrafyasında PKK itirafçılarını da kullanarak katliamlara başlamış ve PKK açısından da siyasi-askeri alanda yeni bir dönem başlamıştı. Kürt hareketine karşı kullanılmaya başlananlardan biri de Hizbullah’tı.
Hizbullah’ın ayrı hareket eden iki kanadı, İlimciler ve Menzilciler arasındaki ciddi görüş ayrılıklarından biri de PKK’ye yaklaşımlarıyla ilgiliydi. Hüseyin Velioğlu liderliğindeki İlimciler, PKK ile savaşmayı ve böylece bölgede daha etkili bir güç haline gelmeyi savunuyordu. İlimcilere göre pragmatik bir yol izlenmeli ve önce PKK bitirilmeli sonra devletle savaşılmalıydı. Dolayısıyla PKK’ye karşı savaşırken, devletle işbirliği yapılabilirdi.
Menzilciler ise PKK ile savaşma fikrine karşı çıkıyordu. Menzilciler ve PKK arasında sonradan bazı anlaşmalar yapılmış ve bir ilişki kurulmuş olsa da, Hizbul-Kontra, devlet gözetiminde iki tarafa da saldırmaya başladı.
ÖNCE KİM SALDIRDI?
Hizbul-Kontra’nın yöneticilerinden Cemal Tutar ve Mehmet Varol’un savunmaları, Hüseyin Yılmaz (şimdi Hüda-Par Başkanı) tarafından 2010 yılında kitaplaştırıldı. “Hizbullah Ana Davası-Savunmalar” isimli kitapta, Hizbullahçıların işlediği cinayetler reddedilmezken, saldırıların PKK tarafından başlatıldığı iddia ediliyor. Devlet tarafından kullanılma iddiası da kabul edilmiyor.
4 Ocak 2011’de serbest bırakıldıktan sonra yurtdışına kaçan Hizbullah’ın üst düzey yöneticilerinden Cemal Tutar, savunmasında cinayetlerle ilgili şunları söylüyor, “Vurduklarımız genelde PKK militanları, arkadaşlarımızın vurulmasında yardım yataklık edenler, milisler, siyasi cephede ileri gelenler, İslam’ın mukaddesatına ve Müslüman şahsiyetlere hakaret eden yazarlardır. Arada PKK’li olmayan bazı Kürtçüler gitmişse de bunlar istisnadır. Bunlar yanlışlıkla vurulmuştur.”
DEVLET HİZBULLAH’I UYUTTU
PKK ise, Hizbullah’ın devlet gözetiminde Kürt yurtseverlerine saldırması nedeniyle misilleme yaptıklarını söylüyordu. İlk cinayeti kimin işlediğinin bir açıdan hiçbir önemi yok. Hizbullah militanlarının güpegündüz, devlet gözetiminde cinayet işlemesi ve yakalanmaması bölgedeki herkesin malumuydu.
Hizbullah cinayetlerinin araştırılması ve örgüte yönelik operasyonların artmasının, devletin Kürt savaşında bir dönemi kapatmasıyla aynı döneme denk gelmesi tesadüf olamaz. Hüseyin Velioğlu, Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildikten yaklaşık bir yıl sonra öldürüldü. Beykoz’da sıkıştırıldığı villada çatışmaya giren Velioğlu’nun öldürülmesini, tüm ülke canlı yayınla dört saat boyunca izledi.
Devlet, topluma “terörle her alanda mücadele ediyoruz” mesajı vermiş, PKK’den sonra Hizbullah’ı da bitirdiğini söylemişti.
Böylece, hem bir taşeronla sözleşmesini yenilemek üzere iptal etmiş hem de üzerindeki kiri tamamen bu taşerona boca etmiş ve kendini temize çıkarmıştı.
HİZBUL-KONTRA SALDIRILARI
Hizbullah hakkında hazırlanan iddianamede belirtilen resmi rakamlara göre, 1992-1994 yılları arasında Diyarbakır’da 169, Batman’da 190, Silvan’da 82 olmak üzere toplam 526 kişi Hizbullah tarafından öldürüldü. Oysa bu rakamın daha fazla olduğu tahmin edilebilir.
Örnek olarak sadece, Hizbullah ve PKK arasında ikiye bölünmüş olan- Silvan’da ölenler verilebilir. Puşi ve Sarık adlı kitabın yazarı Nevzat Çiçek, bu konuda bir Hizbullah itirafçısına dayanarak şu bilgileri veriyor, “Kendi tarihini anlatan Hizbullah (Hizbullah’ın liderlerinden, ‘dayı’ lakaplı İsa Altsoy’a ait olan, Kendi Dilinden Hizbullah’ın Mücadele Tarihi isimli kitaba atfen. E.Y) ölen kişilerin sayısının 400 olduğunu söylerken, bu Hizbullah militanı sırf Silvan’da ölenlerin sayısının 800’ü bulduğunu belirtmektedir.” Sayılar daha fazla da olabilir, binlerce faili meçhulun yaşandığı dönemde Jitem izi, Hizbullah izine karışmıştı.
Hizbullah’ın Jitem’den farklı ve ayırd edici özelliği ise cinayet tarzı olarak hafızlarda yer etti. Sokakta yürüyen kişiye arkadan yaklaşarak satırla vurmak, yahut tabancayla enseye sıkılan tek kurşun... Kullandıkları bir diğer yöntem ise uzun süreli işkenceler ve esirlerini domuz bağıyla yerin altında tutmalarıydı.
Hizbul-Kontra’nın işlediği cinayetlerin kapsamı bir hayli genişti. Bölgede öne çıkan PKK’liler, solcular, Kürt Hareketi’ne yakın olan din adamları, Menzilciler, cinayetlerini eleştiren kendi üyeleri ve devlet kimi hedef gösteriyorsa o.
Hizbullah üyesi olan ve sonrasında örgütü eleştirdiği söylenen Konca Kuriş, 1998 yılında kaçırılmış ve cesedi 2000 yılında Beykoz’daki villadan çıkarılmıştı. Günlerce işkence gören ve bu işkenceleri kayda alınan Kuriş’in öldürülmesini Hizbullah sahiplenmiş ve “şeri hükümlere göre öldürdük” demişti.
Kendi cephelerinde işledikleri bir diğer cinayetin ise Menzilcilerin lideri Fidan Güngör’ün kaçırılması olduğu sanılıyor. Güngör, 11 Eylül 1994’te sivil polis olduğu söylenen kişilerce kaçırılmış ve bir daha haber alınamamıştı. Güngör’ün İlimciler tarafından öldürülmeye çalışıldığı bilindiği için, bu cinayetin sorumlusu da Hizbul-Kontra olarak gösterildi.
Örgütün bilinen bir diğer cinayeti ise Gülen Cemaati üyesi ve Zehra Vakfı’nın yöneticilerinden İzzettin Yıldırım’ın öldürülmesiydi.
MEHMET SİNCAR VE GAFFAR OKKAN CİNAYETLERİ
DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan cinayetlerinin sorumlusunun da Hizbullah olduğu basında çokça yazıldı. Gaffar Okkan, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinden bir yıl bir hafta sonra, 24 Ocak 2001’de öldürüldü. Hizbullah’ı aşacak bir profesyonellikte olduğu belirtilen bu suikastin sorumluları bulunamadı ve adres olarak Hizbullah gösterildi.
Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993 yılında, bir faili meçhul cinayeti araştırmak için gittiği Batman’da öldürüldü. Dönemin Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna, birkaç gün sonra sorumlunun Hizbullah olduğunu iddia etmişti.
Bu iki cinayetin sorumluluğunun da Hizbullah’a yüklendiği savı ise, Aktuna’nın iddiasından daha fazla inandırıcı. Leyla Zana’nın yaşamının anlatıldığı “Yemin Gecesi” isimli kitabın yazarı Faruk Bildirici, Sincar’ın öldürüldüğü günü şöyle anlatıyor: “İlk gün sorun yoktu. İki ayrı heyet halinde mahalleleri dolaşırken polisin kendilerini korumak için etrafta dolaştığını hissediyorlardı. Kaldıkları otel de sıkı bir denetim altındaydı... Ertesi sabah odalarından çıktıklarında, her nedense etrafta tek bir polis bile yoktu. Şehir içinde dolaşırken de onları koruyan kimse olmadığını fark ettiler.” Devamında, Hatip Dicle’nin arkadaşlarına söylediği “Devlet bizi kontraya teslim etti” sözleri var.
Buradan da anlaşılıyor ki, tetiği çeken kim olursa olsun, devlet kontrolündeydi.
MİT ajanı: Komandolar eğitiyor
Devlet ve Hizbullah arasındaki ilişkiye dair çok sayıda tanıklık ve açıklama bulunabilir. Hizbullah tarafından yapılan saldırıların, devlet tarafından üstü örtülüyordu. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin 1993 yılında yaptığı bir açıklamada, “Hizbullah’ın PKK’ye karşı örgütlendiğini” söylemiş, OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ise Milliyet gazetesinde “PKK çökertilmedikçe Hizbullah tipi ‘militan’ örgütleri çözmeye niyetleri olmadığını” açıklamıştı.
Hizbullah’ın devlet tarafından kullanıldığı ve korunduğunu açıklayan bir diğer örnek ise bir MİT ajanının açıklamasından anlaşılabilir. Hizbullah içinde yer alan İ.A. adlı ajan, Hizbullahçıların nerede eğitildiği sorusuna, “Özellikle Batman, Nusaybin ve Silvan’da üs kurmuşlar. Kızıltepe’de eğitim merkezleri var. Eğitimciler, Bolu, Kayseri, Isparta ve Ankara’daki komando taburlarından geliyorlar. Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi, Kızıltepe Orduevi, Batman MİT binası da bunların merkezi” cevabını vermişti. (Evrensel gazetesi, 23 Ocak 2000)
Alaattin Çakıcı’nın dostu ANAP Milletvekili Eyüp Aşık ise durumu özetliyordu: “Güneydoğu’da terörle mücadelede devletin en etkili üç silahı vardı. Özel tim, koruculuk ve Hizbullah.”
Son tanıklık ise Hizbullah’ın öldürdüğü Sadık Bilgin’den. Altmış yaşında olan Bilgin, öldürülmeden önce, 5 Temmuz 1992 tarihinde Özgür Gündem gazetesine konuşmuştu: “Gözaltı süresinde askıya alındım, çırılçıplak soyularak üzerime soğuk su sıkıldı. Polis ‘Sizin isim ve adreslerinizi Hizbullahçılara verdik. Onlar sizi öldürecek’ dedi.” Sadık Bilgin, 4 Mart 1993 tarihinde Hizbullah militanları tarafından öldürüldü.
Bu yazı 26.04.2013 tarihinde Onur Emre Yağan tarafından Sol Haber için yazıldı