Uyandırılan Hizbullah: Bölüm -1 / Hizbul-Kontra’nın ortaya çıkışı
*12 Eylül solcuları ezerken, ortaya çıkıp camilerde örgütlendi. Kürt Hareketi’ne ve ilericilere karşı onlarca cinayet işleyerek savaştı.
* Kurbanlarına domuz bağıyla işkence edip toprağa gömen cinayet şebekesi AKP döneminde palazlandı ve gericilik bayrağını istiyor.
* Kapitalizmin sınırları içerisinde yürütülen kavgaların tarafları barışınca, sistemin kadim düşmanları akla gelir. Tarihsel düşmanı suçlamak, kendini yalayarak temizleme yöntemidir.
Nisan ayının ilk haftası, Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde Hizbullah taraftarları ve BDP’li öğrenciler arasında başlayan ve sonrasında yayılan çatışmalar, Türkiye kamuoyunda herhangi bir öğrenci kavgasından daha fazla önemsendi. Bu önemsemenin önemli bir nedeni, içinden geçtiğimiz “barış süreci” kuşkusuz. Türkiye’de, 30 yıldır süren savaşın bitirilebileceği olasılığına odaklanmış ve bu açıdan herhangi bir eleştiriyi yahut gerilimi savaş yanlılığıyla suçlama refleksi güçlenmiş liberaller veya “sarılmacı sol” kesimler, muazzam bir panik hali yaşadı. “Kim başlattı”, “kim barış istemiyor”, “savaş isteyenler nerede” arayışları ve tespitleri yapıldı.
Sonra, kavganın tarafları barış istediklerini, olayları kendilerinin başlatmadıklarını, İslami değerleri hep beraber önemsediklerini söyledi. Başka güçlerin çatışmayı başlattığı ve provokasyon olduğu anlatıldı. Hatta akıl almaz bir biçimde, Hizbullah temsilcisi, “Aleviler ve Türk solcuları”nı suçladı. Bu iddia akıl almaz, zira Diyarbakır’daki “Aleviler” ve “Türk solcuları” hakkında fikri olan akıllı biri bunu söylemezdi. Ama gel gör ki, kapitalizmin sınırları içerisinde yürütülen kavgaların tarafları barışınca, sistemin kadim düşmanları akla gelir. Tarihsel düşmanı suçlamak, kendini yalayarak temizleme yöntemidir aynı zamanda.
Velhasıl, kavgalar başka üniversitelere yayılsa da, Dicle’de şimdilik durdu. (Şimdilik diyorum çünkü gelişmelerin ortaya çıkaracağı siyasi boşlukların ve fırsatların, Kürt siyasetçilerinin “din”i, etkili bir siyasi argüman olarak kullanmasının yarattığı toplumsal algının, Hizbullah’ın mevcut halinin ve iddialarının ve elbette bir güç arayışı, güç ve akıl organizasyonu olan siyasetin doğasının buna müsaade etmeyeceğini düşünüyorum. Meselenin bu kısmına, dizinin son bölümünde değinebileceğimizi umuyorum.)
KAYGILAR YERSİZ Mİ?
Son birkaç yılda, birçok defa, Diyarbakır, Batman ve diğer Kürt şehirlerinde bulundum. Diyarbakır merkezinde yaşayanların yolunun mutlaka geçtiği semtler var. Ofis, Suriçi ve Koşuyolu bunlardan birkaçı.
Diyarbakır gibi, köylerden ve diğer illerden göç alarak büyüyen Batman’ın 400 bin olan merkez nüfusu da zamanının bir kısmını Diyarbakır Caddesi veya Yılmaz Güney Sineması etrafında geçirir. Hem Ofis ya da Suriçi hem de Diyarbakır Caddesi geç saate kadar hareketlidir. Ofis’teki Sanat Sokağı’nda gece yarısına kadar oturup çay içebilirsiniz. Normal olan da budur kuşkusuz.
Bunları şunun izin yazıyorum, şimdi gece yarılarına kadar yoğun olan Diyarbakır sokaklarında, 90’lı yılların ilk yarısında, gündüz saat 5’ten sonra, Jitem ve Hizbullahçılardan başka insan görülmediğini anlatır Diyarbakırlılar. Batman’da, Hizbullah’ın devlet kontrolünde, güpegündüz, saat mefhumunu dikkate almadan işlediği cinayetler hafızalarda hâlâ taze.
Lafın kısası, Hizbullah saldırıları nedeniyle bölge insanının endişe etmesinin nesnel, tarihsel gerekçeleri var. Bu nedenle “kaygılar temelsiz” demek doğru olmaz.
Bu yazılanı anlamak için, Türkiye Hiz-bullahı’nın kirli tarihini ve Kürtler arasında Hizbul-Kontra olarak anılan örgütü bilmek gerekir. Arkasından vurulan satırla, enseye sıkılan tek kurşunla, güpegündüz katledilen Kürt devrimcilerini, domuz bağıyla bağlanıp gömülen ve üzerine beton dökülen insanları hatırlamak gerekir. Hizbullah’ı Silvan’dan, Sason’dan, Nusaybin’den, Cizre’den dinlemek gerekir.
Arapça bir kelime olan Hizbullah, “Allahın partisi” anlamına geliyor. İsim “hizb” ve “Allah” kelimelerinden türetilmiştir. Bu ismi kullanan iki örgüt var birisi Lübnan’da, diğeri ise Türkiye’de.
Türkiye Hizbullahı 1990’lı yılların başında tanınmaya başladı. Halk arasında “sofikler” (sahte sofiler), “Hizbul-Kontra” ve “Hizbul-Vahşet” olarak da anılan bu örgütün kuruluşu, 1979 yılına dayanıyor.
Örgütün çekirdeği 1970’li yılların sonunda Batman’da ve Diyarbakır’da bulunan iki kitabevinde oluşturuldu. İkra ve Vahdet isimli bu kitabevlerinde bir araya gelip “dini sohbetler” yapan kişilerin arasında, devlet tarafından öldürülen örgüt lideri Hüseyin Velioğlu da var.
Velioğlu, 1980’de geldiği Diyarbakır’da bulunan Vahdet Kitabevi toplantılarının neticesinde aralarında Hizbullah’ın önemli isimlerinden Edip Gümüş, Fidan Güngör, Abdulvahap Ekinci’nin de bulunduğu bir grupla örgütün temellerini attı. (Kitabevinin sahibi olan A. Ekinci, daha sonra Saadet Partisi’nde üst düzey sorumluluklar aldı. Yargıtay, 2011 yılında müebbet hapis cezasını onayladığında, devletin göz yummasıyla Hollanda’ya kaçmıştı.)
Nevzat Çiçek, İslam ve Kürt sorunu ilişkisine değindiği ve bölgedeki İslami örgütlenmeleri anlattığı, Puşi ve Sarık isimli kitabında bu toplantı kararını şöyle özetliyor: “Silah zoru ile mevcut rejime direnmek veya iktidarı devirip yerine İslami bir devlet düzeni kurmak’ fikrinin teoriden pratiğe geçirilmesi kararı alındı.”
İLİMCİLER VE MENZİLCİLER
Vahdet Kitabevi’nde toplantılara katılan Hizbullahçılardan Fidan Güngör, 1981 yılında bir ayrışma emaresi olarak kabul edilen Menzil Kitabevi’ni kurdu. Hüseyin Velioğlu ise 1982 yılında İlim Kitabevi’ni açtı.
Güngör ve Velioğlu arasındaki ayrılığın nedeninin, liderlik çekişmesi ve şiddete, silahlı eylemlere dönük yaklaşım farklılıkları olduğu sıkça yazılır, söylenir.
İlim ve Menzil grubu olarak anılan Hizbullahçılar 1987 yılına kadar kitabevlerinde düzenledikleri toplantılarda ve etkili oldukları camilerde örgütlenmelerini sürdürdü. İki grup arasındaki tartışmalar, 1987 yılında gün yüzüne çıkmaya başladı ve örgütün ikinci adamı olarak kabul edilen Fidan Güngör 1989 yılında, İstanbul sorumlusu Hasan Şengül ile birlikte örgütten ayrılarak “Menzil Grubu”nu kurdu.
Bu iki grup arasındaki siyasi ayrımı Nevzat Çiçek, Puşi ve Sarık’ta şöyle anlatıyor: “Görüş ayrılıklarının temelinde ise silahlı mücadelenin zamanı ve metoduyla ilgili fikirler yatıyordu.
“İslamcı örgütler ekseriyetle, Peygamberin yaşadığı dönem olan ‘Asr-ı Saadet’i kendilerine kıstas olarak alırlar. Bilindiği üzere bu dönem Mekke ve Medine dönemi olarak ikiye ayrılır. Birinci dönem, tebliğ aşaması ikinci dönem ise devletleşme ve cihat aşamasıdır. Bu aşamada Menzil grubu, şu anda Mekke döneminin yaşandığını bu nedenle devlet kurma ve kurtarılmış bölge ilan etme aşamasına gelinmediğini düşünüyorlardı. Bu nedenle tebliğe ağırlık verilmeliydi, daha sonra silahlı mücadeleye geçilmeliydi.
“İlim grubu ise Müslümanların yeterli potansiyelinin olduğunu, Medine döneminin başladığını ve kurtarılmış bölgeler oluşturulması gerektiğini düşünüyorlardı.”
İlim ve Menzil olarak iki hizbi oluşan örgüt, 1990 yılına kadar kadro yetiştirme çalışmalarını sürdürdü. Sonradan Hizbul-Kontra olarak anılacak olan İlimciler, 1990 yılından hemen sonra PKK ve Menzilcilere yaptığı saldırılarla adını duyurmaya başladı. Başka bazı iddialar olsa da, Hizbullah’ın Jitem’in kontrolüne geçmesi ve “Hizbul-Kontra”adını alması bu tarihlere rastlıyor.
Hüseyin Velioğlu, 1952 Batman Gercüş doğumlu ve asıl ismi Hüseyin Durmaz. Bu ismi 1978 yılnda değiştiriyor. Batman’da bulunduğu dönemde, anti komünist Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolu olan Akıncılar Derneği içerisinde faaliyet yürüttü. (Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Şahin, Beşir Atalay, Bülent Arınç ve birçok AKP’li de aynı dönem MTTB içindeydi.) Velioğlu, devletin örgütü tasfiye etmeye karar vermesinden sonra, 17 Ocak 2000'de, Beykoz’da bir villada öldürüldü.
Lübnan Hizbullahı
“Türkiye Hizbullahı” ya da “Hizbul-Kontra” olarak anılan örgütün, Lübnan’daki Hizbullah ile isim benzerliği dışında pek bir ortaklığı yok. İkisi de İran Devrimi’nin etkisi altında kaldı ve kuruluş tarihleri yakın.
Lübnan’da faaliyet yürüten Hizbullah, askeri ve sivil kanadı bulunan, Şii inancını benimsemiş bir siyasi hareket ve bazı tartışmalarla birlikte, 1982 yılı kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor. Lübnan Hizbullahı, İsrail’i işgal ettiği Güney Lübnan’dan çıkarmak amacıyla kuruldu. Kurulduğu dönem, Hizbullah’ın en önemli esin kaynağı İran Devrimi’ydi ve bu hareket, devrimi Ortadoğu’daki diğer ülkelere de yaymayı hedefliyordu. Bulunduğu bölgedeki Şii nüfus tarafından ciddi bir sempatiye mazhar olan Lübnan Hizbullahı’nın şeriat istediği doğru olmakla birlikte bu hareket, İsrail karşıtı mücadelesi, ABD-İsrail işbirliği ve Ortadoğu’da emperyalist müdahalelere karşı yürüttüğü mücadeleyle, emperyalizm karşıtı bir kimlik edindi.
Bu yazı 25.04.2013 tarihinde Onur Emre Yağan tarafından Sol Haber için yazıldı