Antonio Gramsci- Devrimciler ve seçimler



Bilinçli devrimciler ve (hem sömürücülerin hem sömürülenlerin dahil olduğu) evrensel oy hakkı üzerinden ve seçim bölgeleri temelinde seçilen milletvekillerinden oluşan parlamentonun burjuva diktatörlüğünün maskesinden başka bir şey olmadığını düşünen işçiler ve köylüler seçimlerden ne beklerler? Kuşkusuz meclisteki sandalyelerin yarısından bir fazlasını elde etmeyi ve [sistemin] köşelerini aşındırarak yuvarlama amacını güden bir kararnameler ve yasalar yağmuru ile karakterize olan ve iki sınıfın, yani sömürücülerin ve sömürülenlerin bir arada var oluşunu daha kolay ve daha elverişli hale getirecek bir yasamayı hayata geçirmeyi beklemezler. Bunlardan ziyade, proletaryanın seçim gücünün parlamentoya Sosyalist Parti aktivistlerinin sağlam bir çekirdeğini yerleştirmesini ve bunun da, burjuvaziyi demokratik oyalamaları ve sırtını hukuka yaslamayı bırakmaya zorlamak ve işçi sınıfının en derin ve geniş katmanlarının sömürücü oligarşiye karşı başkaldırmasını gerçekleştirmek adına istikrarlı ve güçlü bir hükümet oluşturmak için yeterince çok sayıda ve sertleşmiş bir çekirdek olmasını amaçlarlar.


Bilinçli devrimciler, bugün komünist devrimin ancak bir işçi ve köylü konseyleri sistemi dahilinde cisimleşen proletarya diktatörlüğü vasıtasıyla geleceğine ikna olmuş olan işçiler ve köylüler, pek çok sosyalist milletvekilini parlamentoya yollamak üzere mücadele vermişlerdir çünkü şu şekilde akıl yürütmüşlerdir:


Komünist devrim bir vuruşta gerçekleşebilecek bir şey değildir. Şayet bir devrimci azınlık şiddet yoluyla iktidarı almayı başarırsa dahi, bu azınlık bir gün sonra kapitalizmin paralı askerleri tarafından bir karşı vuruş ile devrilecektir çünkü sürece içerilmemiş olan çoğunluk, devrimci iktidarın çiçeğinin kopartılmasına izin verecek, yolsuzluk ve kapitalist altın tarafından baştan çıkarılan bütün kötücül tutkuların ve barbarlıkların taşmasına izin verecektir. İşte bu yüzden, proleter öncünün bu uyuşuk ve yavaş çoğunluğu maddi ve manevi olarak örgütlemesi, proleter öncünün mülk sahibi sınıfın bundan böyle geniş insan kitleleri barışçıl biçimde yönetemeyeceği fakat parti tarafından kontrol ve disipline edilen sosyalist milletvekillerinin inatçılığı ile geniş kitleleri terörize etmeye, körlemesine greve çıkmaya ve isyan etmeye zorlayacak olan maddi ve manevi koşulları kendi yöntemleri ve sistemleri ile ortaya çıkarmak durumundadır. Bu türden bir hedefin ardına, bugün ancak –parlamentoyu felce uğratmanın, burjuva diktatörlüğünün ikili yüzünden demokratik maskesini düşürmenin ve bu diktatörlüğün bütün korkunçluğunu ve tiksinti verici çirkinliğini teşhir etmenin peşinde olmak olarak anlaşılan bir eylem olarak– parlamenter eylem ile düşülebilir.


Komünist devrim, İtalya’da, ulusal üretim aygıtının gelişimine içkin olan nedenlerden daha ziyade uluslararası nedenler açısından bir zorunluluktur. Reformistler ve bütün bir oportünistler çetesi, İtalya’da devrim için nesnel koşulların oluşmamış olduğunu söylediklerinde haklıdırlar: milliyetçiler gibi düşünmelerinden ve konuşmalarından ötürü, İtalya’nın dünyanın geri kalanından bağımsız bir organizma olduğunu tasavvur etmelerinden ötürü ve İtalyan kapitalizmini tamamen İtalya’ya ait bir fenomen olarak tasarlamalarından ötürü haklıdırlar. Bunlar, enternasyonalizmi proletaryanın tarihinde olduğu kadar kapitalizmin tarihinde de yaşayan ve işleyen bir gerçeklik olarak düşünmemektedirler.


Fakat İtalyan gerçekliği bir uluslararası sistem içinde gömülü olarak, bu uluslararası sisteme dayanıyor olarak anlaşıldığında, o zaman, tarihsel yargı değişir ve her bilinçli sosyalistin, sınıfının devrimci görevinin sorumluluğunu hisseden her işçinin ve köylünün varmak zorunda olduğu pratik sonuç şu olacaktır: Toplumsal iktidarın fethedilmesi için hazırlanmak kaçınılmazdır, silahlanmak kaçınılmazdır. Devrimin uluslararası kapitalist sistemin koşulları tarafından dayatılıyor oluşu gerçeği, İtalyan devrimci öncüsünün görevini daha zor ve karmaşık hale getirmektedir fakat bu karmaşıklıklar ve zorluklar bizi daha iyi donanmış ve daha iyi hazırlanmış olmaya zorlamalı, bizi yanılsamalara ve kuşkuculuğa sürüklememelidir.


Tam da böyledir: Devrim, geniş İtalyan halk kitlelerini, disiplinden ve kültürden yoksun bir bireyler sürüsü dahilinde henüz bir biçim kazanmamış ve henüz paramparça bir halde, midesini düşünen ve barbarca tutkulara sahip bireyler olarak yakalar. Seçim mücadelesini kabul etmiş olan bilinçli devrimciler açısından da aynı durum söz konusudur: işbu çokluk dahilinde bir ilksel form ve birlik yaratmak, bu çokluğa Sosyalist Parti’ye bir eylem bağlantısı sağlayarak katılmak, bu çokluğun içgüdülerine ve tutkularına bir anlam ve bir siyasal bilinç parıltısı vermek. Fakat yine böylece, devrimci öncü bu çoklukların kandırılmasını, mevcut krizin üstesinden parlamenter eylem ile, reformist eylem ile gelinmesinin mümkün olduğuna inandırılmalarını da istemez. Sınıflar arasındaki ayrımı katılaştırmak gereklidir; burjuvazinin çoklukların ihtiyaçlarını karşılamaktaki mutlak yetersizliğini teşhir etmek gereklidir; çoklukların açık ve ham bir çıkmazın söz konusu olduğu deneyim yoluyla ikna edilmesi gereklidir: ya açlıktan ölmek, işçileri ve köylüleri makinenin dişlilerinde parçalanmaya veya toprağa gömülmeye zorlayan biçimde boğazlarına çökmüş yabancı alçaklara köle olmak ya da bir proleter düzen kurmak, mülk sahibi sınıfı bastırmak ve her türden israfa, düşük üretkenliğe, disiplinsizliğe, düzensizliğe son vermek üzere İtalyan işçilerinin ve köylülerinin kahramanca bir çabası, insanüstü bir çabasına katılmak.


İtalyan proletaryasının bilinçli öncüsü, ancak bu devrimci sebeplerle, seçim listelerine girer, kendisini parlamenter piyasaya sağlam bir biçimde yerleştirir. Ne demokratik bir yanılsama ne de reformist bir duyarlılık için değil: proletaryanın zaferinin koşullarını yaratmak, parlamentonun içinde ve dışında, konseyler sistemi dahilinde cisimleşen proletarya diktatörlüğünü yerleştirmeye yöneltilmiş devrimci çabanın doğru sonucunu sağlamak için.


[Marxist.org’deki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir. 15 Kasım 1919 tarihinde L’ordine Nuovo’da yayımlanmış olan İtalyanca orijinalinden İngilizceye Michael Carley tarafından çevrilmiştir]