Son Bolşevik: Viyeçeslav Skriabin Molotov-2


Süleyman Altunoğlu’nun yazdığı Molotov biyografisinin ikinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. İkinci bölüm “İşçi sınıfının öncü müfrezesi ve Molotov’un başka bir yolu var mıydı?”, “Enternasyonalizm ve Molotov” ve “Ölüm” alt başlıklarından oluşuyor.

 

İşçi sınıfının öncü müfrezesi ve Molotov’un başka bir yolu var mıydı?

Marksist Leninist ideoloji, partiyi işçi sınıfının öncü müfrezesi olarak görür. Molotov SBKP’den atıldıktan sonra her parti kongresi öncesi Parti’ye dönmek için başvurmuş ancak 1980’lerin başına kadar hep ret cevabı almıştır. Molotov’un SBKP’ye yönelik eleştirileri bilinmektedir, onu geri kabul etmek bu eleştirileri ve eleştirilerin Parti içinde yayılmasını kabul etmek olacaktı. SBKP, tam da bu sebeplerden ötürü Molotov’u Parti’ye 20 yıl kabul etmemiş, ancak ömrünün sonuna geldiği ve artık fiilen bir muhalefet örgütleyemeyeceği aşikâr olduğu bir yaşta Parti’ye girme talebini kabul etmiştir. Eleştirileri ise görmezden gelinmiş, öldüğünde evine gelen resmi görevliler tüm yazılarını toplayıp, götürmüştür.


Burada Marksist-Leninistler açısından bir sorunsal görünüyor. Böyle bir tasfiye ile karşılaştığında bir ML, Parti’ye geri dönmeye mi çalışmalı yoksa Parti’ye karşı bir arayışa, çıkışa, örgütlenmeye mi yönelmeli? Kuşkusuz burada öncelikle cevaplanması gereken iki soru vardır. Birincisi böyle bir yanlışı yapan Parti, proletaryanın öncü müfrezesi olma iddiasına ters hareket etmiş ve artık öncü müfreze olmaktan çıkmış değil midir? Bu yanlışı kaç defa yaptığında artık öncü müfreze olmadığında kanaat getirebiliriz? İkinci soru ise Parti’nin artık öncü müfreze olmadığına kim karar verecek?


Yani Molotov’un başka bir yolu var mıydı?[1] Açılmak istense de açılmamış, çiğnenmemiş bir yoldan bahsediyorum. Kapitalizmden komünizme geçişte SSCB ve birçok ülkede başarısız olunduğunu, sosyalizmin yıkıldığını ve kapitalizmin yeniden geldiğini gördük. Bu geri gidişe direnç gösteren kimi tekil örneklerden haberdarız. Nadir, anlamlı ve geri gidişin aşamalarını gösteren sorgulatıcı örnekler. Fakat bu geri gidişlere örgütlü bir karşı çıkış örneği ortada yok. “Siz artık proletaryanın öncü müfrezesi değilsiniz” diyen ve bunu örgütlemeye başlayan bir çıkış tarihe geçmedi.


Enternasyonalizm ve Molotov

Sovyetler Birliği tarihinde Kruşçev iktidarı ciddi bir savrulmadır. Gorbaçov döneminde yıkılan SSCB’nin neden yıkıldığı sorusunun izleri genellikle Gorbaçov’dan öncesine kadar götürülür. Gorbaçov’dan önceki Parti genel sekreterler dönemi, yaşlı ve ölen yıldızlar gibi ölmeden önce son bir defa parlayıp ardından da ölen genel sekreterler kuşağı bu sorgulamada hızlıca pas geçilir. Keza Soğuk Savaş yıllarının genel sekreteri ve Molotov ile arkadaşlarının parti karşıtı grup olarak damgalanıp ihraç edilmesinde imzası olan Brejnev dönemi de bir nebze Kruşçev döneminden farklı değerlendirilse de bu sorgulamada fazlaca durulan bir yer değildir.


Böylece bu geçmişe doğru tarih okumamızda en önemli durağa Stalin’in ölümü ardından Kruşçev’in genel sekreter olduğu döneme geliriz. Sovyet tarihi okumasını yapan kişi, hangi görüşte olursa olsun bu değişikliğin Lenin’den sonra Stalin’in başa geçmesi kadar önemli bir değişiklik olduğu konusunda hemfikirdir.


Molotov’u ikinci defa birinci elden irade koyan bir devrimci olarak burada görürüz. İlki kuşkusuz devrim arifesinde Saint Petersburg parti örgütündeki sorumlu kadro olarak aldığı tarihi tutumdur. İkincisi de budur. Stalin ölmüş ve bir liderlik mücadelesi başlamıştır. Molotov elini taşın altına koyar. Ancak tarihte pek çok kez tanık olduğumuz üzere elini taşın altına koymak yetmez. Molotov Stalin’in son döneminde gözden düşmüş olmasını henüz yeni yeni telafi etmektedir ve bu durum Kruşçev’e karşı açtığı bayrakta dezavantajlarından biridir.


Elbette tarihçiler “Tarihin belli bir anında öyle değil de farklı olsaydı ne olurdu?” sorusuyla ilgilenmezler, bu siyasetçilerin işidir. SSCB’de liderlik değişimi de bu bağlamda önemli bir deneyimdir. Kuşkusuz buraya büyük harflerle yazmak gerek, Molotov’un bu mücadeleden yenik çıkması öncelikle Stalin’in hatasıdır. İktidarda veya illegalde Marksist-Leninist bir örgütlenme yeni liderin ya da mümkünse kolektif liderlikteki isimlerin kimler olacağını ölüm gelip çattığında düşünmemeli, bunu önceden bir geçiş süreci olarak planlamalıdır. Özellikle de yaşlılık, hastalık gibi göz göre göre gelen ölüm hallerinde bu hata daha da vahim bir hal alabiliyor.


Burada Molotov’un gözden düşmesine sebep olan diğer olaya bakmak gerek. 2. Paylaşım Savaşı sona ermiş, Yahudilerin bir ülke arayışı yeni bir aşamaya girmiştir. Kuşkusuz bu topraklar ‘vaad edilmiş topraklar’ sıfatıyla anılan denizden nehire Arap-Filistin toprağıdır. Sovyet Yahudilerinin Ukrayna-Kırım’da özerk bir bölgede toplanması da SSCB’nin kendi içinde tartıştığı bir ihtimaldi.


Aslında benzer bir girişim 1920’li yıllarda denenmiş ancak bölgede aldıkları cinayet işlemeye kadar varan milliyetçi tepkiler ve Yahudi burjuvalarının burayı finanse etme konusundaki heveskârlığı Kırım Yahudi yerleşimleri planının sonunu getirmişti. Bunu yeniden bir talep haline getirip parti liderliğinin önüne taşıyan ise 2. Paylaşım Savaşı başladığında Parti kontrolünde kurulmuş olan Anti-Faşist Yahudi Komitesi’ydi. Savaş boyunca SSCB’nin politikasının Yahudiler arasında yayılmasının, müttefik ülkelerin 2. cepheyi açmaları için kamuoyu yaratma çabalarının bir parçası olan Komite, savaşın bitmesiyle birlikte bir tasfiye ile karşı karşıya kaldı. Yöneticileri kapalı bir mahkemede yargılanıp mahkûm edildi. Özerk bir Sovyet Yahudi Cumhuriyeti talebi burjuva milliyetçi bir talep olarak görülmüştü.


Sovyet Yahudileri tarihsel olarak Ukrayna’da yoğundu. Yine de belli bir bölgede bir toprak birliği içinde değillerdi. Tüm Sovyet Yahudilerini belli bir bölgede toplamak SBKP liderliğine yapay geldi. Diğer yandan aynı durum, aynı yapaylık İngiliz manda yönetimi altındaki Filistin Arap bölgesi için de geçerliydi.


SSCB içte yapay bularak reddedip, bu uğurda bir dizi spekülasyona sebep olma pahasına sert bir tasfiye gerçekleştirirken dışta Yahudi burjuvazisinin milliyetçi tezlerine destek vermiştir.


SSCB, modern İsrail devletinin kuruluşunun yolunu açan toprakların bölünmesi tasarısını BM’de desteklemiş, Araplara ve İngiliz manda yönetimine karşı savaşan Yahudi milislere silah yardımı yapmış, İsrail kurulduğunda ilk tanıyan ülkelerden olmuştur.[2] Bu İngiliz nüfuzu altındaki Arap bölgesinde kendi lehine bir devleti tercih etmek olarak yorumlanabilir. İsrail’in kuruluşu ardından yaşanan gelişmeler bu beklentileri hızla tersine çevirmiştir. Molotov’un eşi Polina’nın gözden düşmesi ve hapsedilmesi bu gelişme ile paraleldir.


Molotov Rusya Yahudilerini değerlendirirken şöyle der: “Yahudi topluluğu içinde muhaliflerin ve devrimcilerin sayısı Ruslarda olduğundan daha çoktu. Aldatılmış, hor görülmüş, ezilmişler ve bunların üstüne dimdik ayakta her yere sızmışlardı. Bunlar kentliydiler, yüzyıllar boyunca şehirlerde yaşamışlardı. Hayatları o kadar iyi şekillenmişti ki çok aktif hale gelebildiler. Ruslar ise önce kafalarını kaşımakla başlamak durumundaydılar. Kendilerini yoklamak, karar vermek için zaman kaybediyorlardı, hâlbuki öbürleri daima hazırdı.” (Çuyev, 2017: 299)


Bu yalpalama ve anti-semitizme varan güvensizlikler belli ki Polina’nın haksız yere tutuklanmasını ve Parti içi liderlik kavgasını da etkilemiş bir yalpalama. Polina, Golda Meir ve Siyonist bir örgütle ilişkide olmakla suçlanmıştı. Gerçeğin yeniden kurgulanmasına dayanan, iş işten geçtikten sonra boşa düşmüş suçlamalardı bunlar. Molotov’a göre Stalin’in anti-semitist duygularından faydalanmışlardı. (Çuyev, 2017: 510) Molotov ve Polina bu dönemde ortak bir kararla Molotov’u korumak için 1948’de boşanırlar ve birkaç yıl ayrı kalırlar.


Molotov, 19. Kongre’den sonra Parti üst yönetiminden Stalin tarafından atılmasını değerlendirirken Stalin hakkındaki düşüncelerinde değişiklik olmadığını, Stalin’in Beria, Kruşçev ve Malenkov’un etkisi altında kalmış olabileceğini ama esas olanın Stalin’in Polina’ya olan güvensizliği olduğunu belirtir. (Çuyev, 2017: 499) Stalin’in Siyonist çevrelere olan tavrı Polina’ya ve Molotov’a kadar uzanmıştı. Bu da Parti içindeki sağcılığın etkisi ile birleşerek sekter bir sonuç yaratmıştı.


Polina’nın Parti yönetiminden çıkarılması, Parti’den atılması, hapsedilmesiyle başlayan gelişmeler her ne kadar ikisi de bundan kaçınmaya çalışsalar da Molotov’u da etkiledi. Savaşın bitiminden sonra Stalin’in son yıllarında Molotov bir kenara itilmiş durumdaydı. Artık yönetimin birinci halkası içinde değildi. Stalin’in ölümü ertesinde tekrar Politbüro’ya girdi ancak görece politik gücü daha zayıflamış olarak.


Burada SSCB’nin devlet çıkarlarını sosyalizmin çıkarlarından üstün tuttuğunu da belirtmek lazım. Dahası 2. Paylaşım Savaşı sonrasında ciddi bir teorik yanlış olduğunun da altını çizmek gerek. Savaşla beraber dünyanın üçte biri sosyalizme yönelmişti. Emperyalizm ise sömürgelerin bağımsızlık talebinin karşısına çıkmak yerine görünürde bağımsız ama ekonomik ve siyasi olarak güdümlü bir sömürgecilik modeli geliştirmeye başlamıştı. Bu model askeri darbeler, yukarıdan aşağı faşizm, etnik ve dini farklılıklar üzerinden toplumun kontrolü vb pek çok gelişmeyle birlikte tamamlanıyordu.


Kitabın ortasından konuşursak dünyanın ezilen halklarıyla emperyalizm arasındaki çelişki emek-sermaye çelişkisine yön verecek bir konuma gelmişti. Ancak SSCB bu değişikliği tartışsa da kavrayamamış ve dünyadaki sosyalizmin odağına kendisini oturtmuştur. Bir gelişme dünya halklarının ya da o ülke halklarının çıkarına uygun olup olmamasına göre değil, SSCB için olumlu olup olmamasına göre değerlendirilip, ona göre tavır alınır olmuştur.[3]


Çin’e dair SSCB görüşü de bunun bir parçasıdır. Dünya Marksist Leninist hareketi içindeki bu büyük yarılmanın Sovyet cephesinde önde gelen bir ismi olarak Molotov’un da bu yanlışın, SBKP’nin kendini sosyalizmin merkezi görme yanlışının bir parçası olduğunu belirtmek gerekir. Molotov’a göre Çinliler yarı Marksistti.[4]


Molotov,  “barış içinde bir arada yaşama” tezine kaynaklık eden emperyalist çağda komünizmin kurulabileceği[5] fikrine karşı çıkıyor ve Lenin’e atıfla muzaffer proletaryanın eğer gerekirse başka ülkelerde silahlı ayaklanma çıkaracağını ve gerekirse savaşa gireceğini belirtiyordu. Uluslararası planda muhtemel savaşları geciktirmek, barışı destekleme fikrine ancak emperyalizmin çıkarına ters bir sonuç yaratacaksa sıcak bakıyordu.


İsrail’in tanınması da bu tarzın geçmişine ve yol açtığı sorunlara dair iyi bir örnektir.[6] SSCB’nin yararına da olmamış, SSCB Arap coğrafyasında her adımında karşısında ABD ile birlikte İsrail’i de bulmuştur.


Ölüm

Molotov, 8 Kasım 1986’da ölür. Yetkililer evine gelip, fotoğraf ve kağıtları iki valize toplar ve götürür.


Öldükten sonra bölgedeki konutların yönetiminde çalışan görevlinin onun hakkında söyledikleri onun sade yaşamını özetler: “Bizim buralarda Vyeçeslav Mihayloviç gibisi yoktu. Ne bir istek, ne bir kapris, ne halı, ne avize…” (Çuyev, 2017: 593)


Hayatının son günlerinde kargacık burgacık yazısıyla üzerinde çalışmak için aldığı notlar ömrünün özeti gibidir:


  • Sosyalizmin temel prensibi (komünizmden farklı olarak) toplum tarafından konulmuş çalışma kurallarının uygulanması.
  • Komünist Partisi işçi sınıfının partisidir (bütün halkın değil).
  • Sosyalizmde demokrasi[7]

Sovyet Devrimi, Paris komününden sonra işçi sınıfının ikinci ve en uzun iktidar deneyimi olarak tarihe geçti. Lenin, bu komünde eşitler arasındaki birinciydi. Molotov ise uzun ömrünün yalnızca kısa bir bölümünde Lenin’le birlikte çalışsa da eşitlerden biriydi. Ölene kadar komünün, karargâhın bir üyesi olarak kaldı ve son ölen o oldu.


 


 




[1] Molotov “Her hâlükarda partiden daha iyi hiçbir şey yok” der. (Çuyev, 2017: 549)


[2] İsrail 14 Mayıs 1948’de kurulmuş, SSCB iki gün sonra onu resmen tanıdığını açıklamıştır. İsrailli lider Golda Meir, sonrasında SSCB’yi ziyaret etmiş ve Sovyet Yahudilerinin ‘anavatan’a dönüşlerini talep etmiş ancak Parti liderliği bu talebi reddetmiştir.


[3] 2. Paylaşım Savaşı sonrasında SSCB’nin Türkiye’den boğazların ortak kontrolünü ve Batum’a sınır bölgenin iadesini talep etmesi de böyle bir yanlıştı. Bunu Stalin istemiş, Molotov ise karşı çıkmıştır. (Çuyev, 2017: 116)


[4] (Çuyev, 2017: 529)


[5] Oysa Molotov’a göre SSCB’de henüz sosyalizmin inşası sürüyordu, “ortada henüz [kurulmuş bir] sosyalizm yoktu, … rüşvetler, hırsızlıklar ve her türlü kepazelik” vardı. (Çuyev, 2017: 519)


[6] Yunanistan’da Komünist Parti’nin Varkiza anlaşması da bir başka örnektir. KKE’nin ve halk ordusunun bu anlaşma ile burjuvaziye teslimiyete sürüklenmesi asıl olarak SSCB’nin tercihleri ve çıkarları doğrultusunda olmuştur.


[7] (Çuyev, 2017: 593)