Bir İsyan: Bakıyonuz Hala Bakcaksınız Tabi Bakın*


Oğuz Cankaya 03.06.2022

“Tiyatro nedir” sorusuna çok farklı şekillerde cevap verilebilir. Bir sanat dalı diyerek geçebilirsiniz, uzun uzun bir tanım yapabilirsiniz veya üzerine bir kitap da yazabilirsiniz. Benim için tiyatroyu en güzel tanımlayan ifade: “-mış gibi yapmaktır”. Sahnedekilerle izleyiciler bir tür uzlaşıyla “-mış gibi yapmaya” ikna olmuş durumdadır. Ben de öncesinde duyduklarım neticesinde “-mış gibi yapmaya” çokça ikna olduğum ve geçenlerde izlediğim bir oyundan bahsetmek istiyorum bu yazımda. Oyunumuzun adı: Dansöz. İlk duyduğumda nasıl bir oyun acaba diye düşünüyordum, oyunun ismi ne çağrıştırıyor diye sorsam birçok kişinin görüşü “eğlenceli bir hikayedir” olacaktır. Sizi bekleyenin ise tam tersi yönde olduğunu söylemeliyim.


Bayıldığım bu oyunu sahneye taşıyan kadroya değinerek başlamak istiyorum. Mek’an Sahne çatısı altında sergilenen oyunun yazarı ve yönetmeni, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde akademisyenken barış imzacısı olduğu gerekçesiyle kanun hükmünde kararname ile haksızca görevden alınan Şamil Yılmaz’dır. Ozan Akgün’ün dramaturg olarak görev aldığı oyunun kostümleri Hilal Polat’a, ışık tasarımı Berk Kaya’ya, oyundaki koreografi de Elif Aydın’a aittir. Bu harika metni “-mış gibi yaparak” sahnede bizlere aktaran Sezen Keser’in de devleştiğini söylemeden geçemeyeceğim. Sahnede tek bir sandalye ile oynayan Sezen Keser, tek başına tüm sahneyi doldurarak bizlere Meryem’in hikayesini içimize işleterek aktarmaktadır.


Herkesin yaşantısında tutkuyla bağlandığı bir şey oluyor. Bir hobi, bir spor branşı, bir sanat dalı belki kazanma güdüsü birçok şey sayılabilir. Dansöz oyunu da yalnızlığa itilmiş bir çocuk olan Meryem’in tesadüf eseri bir müzik kanalında bir oryantal şarkıya denk gelmesiyle o güne kadar bulamadığı, onu harekete geçirecek tutkuyu keşfetmesiyle başına gelen olayları anlatıyor. Bugünün kar odaklı dünyasında insanların tutkuyla bağlandıkları şeyleri dahi kendi halinde yaşamalarına müsaade edilmediğinin, hep daha fazlasının istendiğinin, istedikleri kalıba girmeyen insanlara özellikle de kadınlara şiddet ve baskıyla düzenin taleplerinin dayatılmasının, kadınların aşklarıyla ve tutkularıyla terbiye edilmeye çalışılmasının ve nihayetinde bir kadının isyanının öyküsüdür.


Annesi bekar olan ve pavyonlarda şarkıcılık yapan bir çocuktur Meryem. Oryantale duyduğu ilginin sonunda annesinin isteğiyle Türkiye’ye uzak diyarlardan gelen yaşlıca bir kadın olan Haifa ile yolları kesişmiştir. Meryem, Haifa’dan aldığı uzun eğitimin sonunda kendisini pavyonda bulmuş ve dansını edebildiği sürece de mutludur. Tutkusunu yaşayan bir kadın olan Meryem’i tabi ki kendi halinde bırakmayacaklardır. Kendisine uygulanan baskı ve şiddet nedeniyle Meryem, dans edebilmekle kendisine oryantalin inceliklerini öğreten Haifa’nın mirasını çiğnemek arasında bir karara varmak zorunda kalıyor. Bu ikilemden sonrası oyunun düğümünün çözüldüğü yerdir ve oyun tam da sonrasında, Meryem’in kendi hikayesini anlatmasıyla başlamaktadır.


Hikaye anlatımında çekilen acıyı ifade etmekle duygu sömürüsü yapmak arasında çok ince bir çizgi oluyor. Burada beni en çok etkileyen hususlardan biri anlatım esnasında duygu sömürüsüne başvurulmaması oldu. İstendiğinde duygu sömürüsüne alan açabilecek bir içeriğe sahip olan metin, ustaca işlenerek bu durumdan kendini sıyırmayı başarıyor. Ayrıca Meryem’in hikayesini anlatma biçiminin de kendimce çok etkileyici olduğunu söylemem gerek. Sahnede her şey bittikten sonra anlatmaya başlayan Meryem, anlattıkça anlattığı anları yaşamış ve o sahne geçişlerinde Sezen Keser’in harika oyunculuğu göze çarpmıştır. Büyüyü bozmadan burada bir nokta koyalım. Buradan sonrası perdenin sırrı olsun. Haifa’nın Meryem’e öğüdünden alıntılayacak olursak “Gösterdiğin değil gizlediğin kıymetlidir.”


Dipnot: Son olarak bu oyundan haberdar olma ve sonrasında oyuna gidebilme deneyimimi anlatmak istiyorum. 2019 yılının aralık ayıydı. Twitter’da Dansöz oyununun çok güzel olduğundan bahsedildi. Biraz araştırma yaptıktan sonra Ankara'da sahnelendiğini öğrendim. Aklımın bir köşesine yazıp ara ara İstanbul’daki temsillerine bakıyordum. Ta ki 15 Mart 2020 akşamına kadar. Covid-19 salgını nedeniyle alınan bir dizi önlemin içerisinde tiyatroların da perdeleri kapanıyordu. O tarihten sonra bir buçuk yıldan fazla bir süre sahneler kapalı kaldı. 2021 yılının eylül ayı itibariyle tiyatrolar tekrardan perdelerini açtılar. Ben de bir gün internette gezinirken oyunun İstanbul’da sahneleneceğini öğrendim. Hemen arkadaşlarımla iletişime geçtim. Biletler alındı ve bu harika oyunu seyretme imkanı buldum. Tabi pandemi boyunca tiyatroların kapalı kaldığından bahsetmişken sürekli hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken bir gerçek var. Bu süre zarfında birçok tiyatro, giderlerini karşılayamadıkları için kapandı, oyuncular, müzisyenler, teknik çalışanlar, gişeciler yani sektörün içerisindeki herkes belirli olmayan süre ile işsiz kaldı. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu süre zarfında asla yeterli desteği vermediğini de belirtmek istiyorum. Burada bir parantez açmak istiyorum. Pandemi sürecinde sanatçıların performans alanlarından uzak kalmalarını konu alan ve geçim sıkıntısı yaşayarak intihar eden sanatçılara adanan Yiğit Sertdemir’in Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken kitabındaki hikayelerden derleyip sahneye koyduğu "Demiryolu Hikayecileri" oyununu da önererek -belki bir gün o oyundan da bahsederiz- yazıyı noktalıyorum.


Dansöz oyununu takip edebileceğiniz adresler:


https://www.instagram.com/mekansahne/


https://twitter.com/mekansahne


https://tr-tr.facebook.com/mekansahne/


*: Dansöz oyunundan bir replik